November 20, 2009

Düsseldorf'a Yolu Düşenler Bilir...

Hiç Düsseldorf'a yolunuz düştü mü ? Düsseldorf'a yolu düşenler bilir,Ren Nehri kenarında bir pazar sabahı, harika, canlı jazz müziği eşliğinde kahvaltı yapmanın tadını. Eğer hayır diyorsanız, bu yazımı okuduktan sonra, Almanya'nın en güzel şehirlerinden biri olan Düsseldorf'u görmek isteyeceksiniz. 1 yıldır Düsseldorf'ta yaşıyorum yada başka bir değişle bu şehri yaşıyorum. Yada bu şehir bana yaşamayı öğretiyor. Aslında Almanya denilince, hemen hemen hepimizin aklına soğuk, yağışlı, kasvetli havası olan bir ülke gelir. Haksız da sayılmayız. Ama şimdilik önyargılarımızı biraz kenara atıp, Düsseldorf'u size anlatmaya çalışayım. Düsseldorf'a yolu düşenler bilir ki, Düsseldorf semalarında alçalmaya başladığınızda onunla ilk tanışmanız başlıyor demektir. Yukarıdan gördüğünüz bu modern şehir, Ren nehri kıvrımlarında kendisini sunar size. Dünyanın en büyük dijital saati olan 240,5 metre yüksekliğindeki televizyon kulesi selamlar sizi. Üzerindeki herbiri farklı renkli ışıklar saat, dakika ve saniyeleri gösterir. Siz bu renklerin anlamını çözmeye çalışırken, kulenin bulunduğu nehir kenarı boyunca, yeşillerle cevrelenmiş muhteşem yürüyüş ve bisiklet yollarını görürsünüz. Ve tabii nehrin sakinliğinde kendinizi dinlendirebileceğiniz boylu boyunca sıralanmış cafeleri, restoranları. Şehre iner inmez, nehir kenarındaki merdivenlere veya beton parapetlere oturup, şehrin sakinliğine bırakırsınız kendinizi. Düsseldorf iş-ekonomi ve fuarlar açısından önemli bir metropol olmasına rağmen, insanı yoran koşturmaca ve gürültüden uzaktır. Öğle saatlerini nehir kenarında geçiren birçok kişiyi görürsünüz. Nehir kenarının en yoğun alanı Vodafone binası önündeki, dört mevsim genç-yaşlı her yaştan insanın kefyle zaman geçirdiği kamusal mekan olan, yeşil çim alanlar ve 1.5km uzunluğundaki "Promenade" yaya ve bisiklet yoludur. Bu başarılı proje Profösör Niklaus Fritschi tarafından 2 yıl içinde tasarlanmış ve 1995 yılında açılmıştır. Bu alan 2 kattan oluşmaktadır ve bu 2 farklı kat birbirine kimi yerde merdivenlerle kimi yerlerde rampalarla bağlanmıştır. Üst katta ağaçlarla çevrelenmiş alanda yer alan banklarda kitabınızı okuyabilmeniz ve gün batımına karşı yorgunluğunuzu paylaşabilmeniz için ideal bir yerdir. Alt katı tercih ederseniz, rahatça bisiklete binebilir, kaykay kayabilir yada çimlere uzanabilirsiniz. ( Buarada Düsseldorf'u gezmenin en iyi yolu bisiklet kiralamaktır! ) Özellikle ilkbahar ve yaz mevsiminde bu geniş ve uzun promenade de birbirinden ilginç ve güzel festivallere, kermeslere yada konser organizasyonlarına rastlarsınız. Dünya mutfağından leziz yemekler tadabilir, farklı kültürlerin kermeslerinde kendinize mutlaka bir hediye bulabilirsiniz.
20.yüzyıl başlarında Ren kenarının bu ilk katı genelde gemiler için liman görevi üstlenmiştir. Ve günümüzde de turistlere hizmet veren, nehir turu yapan botlar için bu şekilde kullanılmaktadır.
Düsseldorf'a yolu düşenleriniz bilir, güzel güneşli bir gündeyseniz mutlaka buradan hareket eden bot turu yapmalısınız. Hem şehri ve tarihi binaları karşıdan izleme şansına sahip oluyorsunuz hem de Ren Nehrinde keyfli bir tur atıyorsunuz. Tabii nehir kenarı kadar şehir de çok etkileyici. Nehir kenarından içeriye doğru ilerleyince, kulağınıza şehrin sessizliğini kıran müzik ve insan sesleri gelir. Herkesin ayakta biralarını yudumlayıp, sohbet ettiği samimi, tari
h konan bir yerdir "Altstadt" "Eski Şehir" anlamına gelir aynı zamanda. Burada eski arnavut kaldırımı taşlarından oluşan bir sokakta bulursunuz kendinizi. Burası şehrin en eski ve en hareketli kısmıdır. Şehrin özellikle haftasonları en yoğun olduğu sokaktır. Eğer yılbaşı için burayı tercih ederseniz, 24 Kasım-24 Aralık tarihleri arası şehrin merkezinde ve belirli alanlarında kurulmuş olan yeniyıl standlarına rastlarsınız. Tıpkı şu günlerde olduğu gibi. İrili ufaklı bu standlarda sıcak şarap (Glühwein) yada kahve içebilir, sevdikleriniz için farklı hediyeler bulabilirsiniz. Akşamları serin olsada, bu atmosferde elinizdeki sıcak kahveniz yada şarabınızla keyfli vakit geçiriyorsunuz.
Artık biraz da alışveriş yapalım diyorsanız, Almanya'nın Paris'i olarak da bilinen bu moda şehri doğru seçim. Dünyaca ünlü Königsalle(KÖ) caddesi büyük ve ünlü markalarla sıralanmış Avrupa'nın önemli alışveriş arterlerindendir. 1804 yılında yapımı tamamlanmış bu cadde uluslararası bir çok markayı alışveriş severlerle buluşturuyor. Prada, Gucci, Escada, Massimo Dutti, Prange, Calvin Klein, Jil Sander gibi, göz alıcı vitrin tasarımlarıyla birbiriyle yarışan her türlü markaya ulaşabilirsiniz. Alışveriş yorgunluğunuzu, Martin Luther Platz 32 adresinde bulunan ve lezzetli tatlı ve çikolatalarıyla ünlü Heinemann'da çikolatalı pasta ve eşliğinde sütlü bir kahve (Milsch Kaffee) ile gidermenizi öneririm.
Kültürel geziyi mi tecih ediyorsunuz? Düsseldorf'ta bir çok müze, tarihi yapı ve özenle oluşturulmuş parklar bulabilirsiniz. En önemlilerinden olan, Schloss Benrath, Goethe Müzesi, Kunst Palast Müzesi, Stadtmuseum, Neanderthal Müzesi, Für Naturkunde Müzesi (Doğa Tarihi), Aquazoo ve Löbbecke Müzesi, Heinrich Heine Müzesi'ni ziyaret için tercih edebilirsiniz. Buarada her yıl Mayıs ayı içinde organize edilen "Nacht der Museen" boyunca gece 02:00'ye kadar tek biletle birçok müzeyi ziyaret edebilme şansınız oluyor. Sanatsal açıdan da çok alternatifler sunan bir şehirdir Düsseldorf. 100den fazla sanat galerisi bulunmaktadır. Kunstakademie (Sanat Akademisi), Kunsthalle (Sanat Salonu), Kunstverein für die Rheinlande und Westfalen (Rhineland ve Westfalen Sanat Toplumu) ve Kunstarchiv Kaiserswerth, şehrin
en iyi sanat merkezlerindendir. Hatta eğer vaktiniz varsa, yine nehir kenarında yer alan, geceleri kubbe ışıklandırmasıyla cephesini tamamlayan "Tonhalle-Alman Operası"na gidip kendinizi müziğin ve bu sanat şehrinin büyüsüne bırakmalısınız.
Düsseldorf'un iş merkezi olarak konumlandırılmış olan MedienHafen bölgesinde birbirinden farklı mimari yapıları görebilirsiniz. Eski liman olan bu bölge, yerini zamanla iş merkezlerine bırakmıştır. Günümüzde de eklenen yeni otel ve ofis binalarıyla, hem iş hemde eğlence alanlarını birarada bulunduran mekanlardandır. Burada yer alan dünyaca
ünlü dekonstrüktif tarza sahip mimar Frank O. Gehry' ye ait Hafen binalarını görmeden dönmemelisiniz. 1600 adet pencereye sahip bu proje Düsseldorf'un modern yüzünü size tanıtacaktır. StadtTor olarak tanınan bina ise yine, modern ofis binalarından başka bir örnektir. Ayrıca Hafen bölgesi, farklı iç dekorasyonları ve lezzetli menüleriyle harika restoran ve cafelerin bulunduğu kendine has apayrı atmosferi olan bir bölgedir.
Bu yazımla sizlere Düsseldorf'u kısaca tanıtmak ve tatil planlarınız için fikir vermek istedim. Ana hatlarıyla biraz da olsa fikir sahibi oldunuz ama ben, bu moda, sanat ve kültür şehrini kendi bakış açınızla deneyimlemenizi öneriyorum. Ve Düseldorf'a yolu düşenler bilir ki, gecesi ve gündüzü ayrı güzel bu şehirde unutamayacağınız birçok şey bulacaksınız.
27 Kasım 2009

November 08, 2009

RUHR HAVZASI’NDA BİR DÜNYA KÜLTÜR MİRASI ”ZECHE ZOLLVEREIN”

Zollverein kömür madeni endüstri kompleksi 1832 yılında Almanya’nın en önemli maden potansiyeli bölgesi durumundaydı. Endüstrialist Franz Haniel’in çelik üretmek amacıyla kömüre ihtiyaç duyması, günümüzde tasarım ve kültür endüstri bölgesi kimliği taşıyan Zollverein’ın kurulmasının ilk adımı olmuştur. Yapılan testler ve hazırlıklar sonucunda 1834’de Essen’de bu büyük kömür madeni işletmesi kurulmuş. Ortaya çıkan iş olanaklarıyla 5000 maden işçisinin de bölgeye istihdam edilmesiyle Zeche Zollverein, bölgenin kalkınmasında da önemli bir rol oynamıştır. Maden ocağı başarılı bir şekilde devam etmiş akabinde yatırımlar arttırılmış ve çalışan işçiler için Hegemannshof olarak anılan yerleşkeler oluşturulmuştur. 1857 yılında artık verimli bir şekilde üretimi hayata geçirmiş olan ve birçok kömür atölyeleri’nden oluşan Zollverein, 1950 ‘li yılların sonlarına kadar Avrupa’nın en büyük kömür madeni sıfatını kazanmıştır.
Hem büyük bir maden ocağı kompleksi hem de önemli bir mimari özellik taşıyan Zollverein, 12 adet “Shaft” olarak adlandırılan binalardan oluşmaktadır. İlk kez 1847 yılında Shaft1’in üretime başlamasının ardından, 19.yy ve 20.yy başlarında kömür, demir ve çelik endüstri havzası olarak büyük bir parlama göstermesiyle genişletilme çalışmalarına başlanılmış ve 1928’e kadar süren süreç içerisinde diğer 11 Shaft oluşturulmuştur. Shaft 12 binası, 1930 yıllarında Bauhaus geleneğinden etkilenen mimar Fritz Schupp ve Martin Kremmer tarafından tasarlanmıştır. Maden ocağını yeni fonksiyonelcilik stilinde fonksiyonel ve esnek endüstriyel bir yapı olarak geliştirmişlerdir. Yapının birbirine bağlı bir varlık gösterebilmesi için form ve işlev, binalar ve makineler bir arada çözümlenmiştir. Shaft12 zamanla mimari karakteristik özelliğiyle Almanya Ağır Endüstri işletmesinin ve günümüzde de Essen ve Ruhr Havzası’nın en önemli sembolü haline gelmiştir.
Aşağı yukarı yüz yıl süren işletim sürecinden sonra 1958 yılından başlayarak 1967 yılına kadar Shaft’ların rekonstrüksiyon çalışmalarına başlanılmış ve bu yenileme sürecide 11 Shaft’ın kapatılmasına kadar devam etmiştir. Sadece günümüzde Zollverein’ın sembolü haline gelmiş Shaft 12 açık bırakılmıştır.
1961-70 yılları arasında mimar Fritz Schupp tarafından Shaft 12 genişletilmiş ve yenilenmiştir. 23 Aralık 1923 de 12.Shaft da kapatılmış fakat Ruhr alanı 1993 yılına kadar aktif olmasa da açık olarak bırakılmıştır. Zollverein kömür madeni ocağı maden işletmesi zamanla çürümeye ve eskimeye başladığından ve işlevini tamamlamış olduğundan dolayı 1986 yılında North-Rhine-Westphalia (NRW) eyaleti tarafından alınarak, Shaft 12 Ruhr Havzası’na ait bir anıt olarak tanıtılmaya başlanmıştır.
Alanın orijinal haliyle korunması için çalışmalara başlanılmıştır. 1993’de sitenin üretime kapatılmasından sonra kömür atölyelerinin Çin’e satılması gündeme gelmiş fakat yapılan anlaşmalarda başarı sağlanamamış ve NRW eyaleti tarafından geleceğin sergi alanı olarak kullanılmasına karar verilmiştir. Bunun üzerine modifikasyonlara başlanarak 2000’de resmi anıt olarak varlığını ve Zollverein maden ocağı tarihini ayakta tutmaya devam etmiştir. Günümüzde başarılı bir şekilde kültür ve sanat merkezi olabilme potansiyelini korumakta ve yeni projelerle geleceğe de yatırım yapan bir eski endüstri alanı olma özelliğini sürdürmektedir.
“Coalhouse Door” olarak da adlandırılan Zollverein maden ocağı, Aralık 2001’de UNESCO tarafından yapılan oturumlar sonucunda Shaft12, Shaft1 ve 2 binalarının Dünya Kültür Mirası listesine alınmasına karar verilmiştir. Unesco’nun bu kararından sonra, eski siteyi tamamen korumayı amaçlayan masterplan çalışmalarına başlanılmıştır.
OMA tarafından yapılan masterplan, korumacılar ve dünya mirası uzmanları ile yakın bir işbirliği çerçevesinde geliştirilmiştir ve 2010 yılına kadar tamamlanması planlanmaktadır. Masterplan önceki tarihi alanın çevresindeki gerekli yeni program ve fonksiyonları içeren bir banttan oluşmaktadır. Önemli binalar ve fabrikalar, kompleksin çevresini dolaşan tek bir yaya yolu ile çevrelenmiştir. Burada ziyaretçiler yürüyüşe koşuya çıkabilmekte ya da paten yapabilmektedir. Ayrıca alanı kuzey Essen’e bağlayan çevredeki sokaklar ile 3.500m uzunluğundaki ring yolu bağlayacak çok sayıda bağlantı yaya yolu yapılmıştır.
Kamusal alanlar açısından yapılan diğer başarılı çalışma ise daha önceki tren raylarının korunarak ana binalarla fonksiyonel bir biçimde bağlantı kurmasıdır. Projenin amaçlarından biri de, kömürü alanın bir ucundan diğer ucuna taşıyan hava köprülerinin ve 1.000 metre derinliğindeki eski kömür tünellerinin de yenilenmesiyle ziyaret edilebilir duruma getirilmesidir. Alana yakın bir giriş ve çıkışa sahip bir tünel aracılığı ile uzatılan mevcut otoban ve yeni yollar, alana daha kolay bir erişim sağlamaktadır. Çeperdeki yeni programların yerleştirilişi eski binaların, ziyaretçiler üzerindeki güçlü etkisini ve görkemini devam ettirmesine imkân vermektedir.
Birçok ünlü mimar Zollverein endüstri alanına modern ama geçmişle güçlü bağlara sahip ve oranın ruhunu yansıtan projeler tasarlamıştır. En güzel örneklerden biri, eski kazan dairesine yerleşmiş olan Design Zentrum Nordrhein Westfalen’dir. Burası Norman Foster tarafından revize edilerek 1997’de açılmıştır. Ayrıca Rem Koolhaas OMA tarafından dönüştürülen yeni Ziyaretçi Merkezi ile eski kömür yıkama fabrikası da tamamlanmıştır. Rem Kollhaas OMA tarafından tasarlanan “Kömür Yıkama Fabrikası” yenileme projesi, hem mimari hem iklimsel özellik hem de güvenlik gereklilikleri gibi etkenler göz önünde bulundurularak oluşturulmuştur.
Tasarımın iki ana unsuru mevcut eski binaların varlığı, korunması ve gelecekteki kullanım programları olmuştur. Organizasyonel ana çekirdek 24 m. yüksekliğinde bulunan “Ziyaretçi Merkezi” dir. Bu merkeze ulaşmak amacıyla tasarlanan, ziyaretçileri zeminden alarak yüksek fuaye alanına taşıyan 60 m. uzunluğundaki turuncu renkli yürüyen merdivenler, eski binaların çekiciliğinin yanı sıra özellikle geceleri göze çarpan turuncu ışıklandırmasıyla da Zollverein Kömür madeni ruhunu gayet iyi bir şekilde yansıtmaktadır. En son katta bulunan fuaye kısmı ziyaretçilere Zollverein’a geniş bir perspektifle kuşbakışı bakabilme imkânı sağlamaktadır. Kömür yıkama fabrikasına ait devasa eski makineler sergi alanının içerisinde, geçmişin korunduğunu ispatlarcasına varlıklarını bu yalın sergi salonlarında sergilemektedirler.
2007 yılında yeni Ruhr Müzesinin açılmasıyla, burası eski kömür yıkama fabrikasındaki lokasyonuyla Ruhr Havzası’nın kültürel ve tarihsel müzesi olmuştur. Zollverein alanının 10.000 metrekarelik bir kısmı tasarım, mimarlık, fuarcılık, reklam, pazarlama, iletişim alanlarında çalışan şirketleri barındırması planlanmaktadır. Ayrıca SANAA tarafından tasarlanan yeni Zollverein İşletme ve Tasarım okulunun açılması ve Birinci Dünya Tasarım Sergisi ENTRY 2006, Zollverein’in uluslar arası bir tasarım ve kültür forumuna dönüşmesinde ek bir ivme kazandırmıştır. Burada, Zollverein İşletme ve Tasarım okulunun öğrencileri ve mezunlarının profesyonel bağlantılar kurmasına ya da kendilerinin yeni şirket kurmasına imkân vermesi planlanmaktadır.
Tasarım alanında önde gelen uluslararası bir yer olmada iddialı proje ve planları ile Zollverein, tarihi ve kültürel kimliğiyle ve mimariyle bütünleşerek günümüze ve geleceğe sağlam, başarılı bir şekilde kendi imzasını atmaktadır. Bu potansiyelin keşfinin ve büyütülmesinin önümüzdeki yıllarda daha başka gelişmelere imkân vereceğini düşünüyorum.
08/11/2009