October 18, 2011

Uzun bir aradan sonra

Yazmayali uzun bir süre oldu. Master tezi ve projemi tamamlama telasindan dolayi fazlasiyla ihmal ettigimin farkindayim. Bu nedenle yemedim, icmedim tatilde bol bol gezdim, sehirlerimin yeni köse ve bucaklarini kesfettim.

Coktandir aklimin bir kösesinde mutlaka yazmaliyim diye taze tuttugum yazilarima baslama zamani geldi de geciyor diye düsünüyorum. Güzel bir Türkiye tatilinden sonra not defterimden aktarmak istedigim bir cok sehir günlügüm var. Defterimde birikenler, Istanbul'dan, Bursa'dan, Aydin'dan (memleket), Londra'dan ve biraz da Almanya'dan. Cok gec olmadan kollari sivayip notlarimi ve fotograflarimi düzenleyerek en kisa zamanda sehir günlüklerine kaldigim yerden yazmaya devam edicem insallah.
Tatil kavrami her nekadar aile ziyareti de olsa, araya duraklar koymayi basardigim sehirlerle randevularimi da asla aksatmadim, ertelemedim. Mutlaka her gittigim sehrin kösesinden kiyisindan bir sekilde baska dünyasina sizmaya calistim. Mis gibi tarih kokan hanlarda, bir dolup bir bosalan camilerde, tamda hayat burada dedigim carsi-pazarlarda, unutulmus eski arka sokaklarda gezerken buldum kendimi ve o sehrin hikayesini.

Sehirlerle konusmak öyle güzel bir duygu ki, kimi zaman aranizda bambaska bir bag olduguna inaniyorsunuz. Onun sizi sizinde onu okudugunu, hissettigini görüyorsunuz. Her sehri sevmek, anlamak, ögrenmek, her sehri yasamak cogu zaman mümkün olamayabiliyor. Cünkü, kendini size mutlaka bambaska ifade eden, sizi ceken bir sehir yada o sehirdeki bir an veya mekan olmustur. Ben sehirleri yalniz dolasirken buna cok dikkat ediyorum. Sehri dinlemek, ona kulak vermek, cözümlemelerde bulunmak, ona dokunmak, bir sehri hissetmenin olmazsa olmazidir.

Iste böyle dolastim ben, "sehir aski" ni buldugum Süleymaniye'ye dogru kivrilan eski dar sokaklarini. Eyüp mezarligindan Halic'e bakan bir tepede dertlestim o sahneye benim gibi bakmis onlarca insanogluyla. Yaz sicaginda dahi olsa sicacik bir bardak cay ile serinlettim düsüncelerimi ve hayallerimi o eski tas hanlarin duvarlarina sirtimi dayanarak. Bir aksamüzeri bes cayimi, hala ayakta kalmaya calisan yüksek tavanli, eski bir köy kahvesinde ictim. Bir köy camiisinin kirma catili, eski kilim kokan, kücük, huzur dolu bünyesinde, ikindi vaktin serinligini tattim. Güzel bir yaylada günesi, göl kenarinda batirdim, cumbali evlerin cali süpürgesiyle sabah seherinde süpürülmüs bahcelerinde kahvalti yaptim.

Bu kadar özet yeterli sanirim. Tanistigim, konustugum tüm sehirlerimin günlüklerini en kisa zamanda paylasmak üzere diyelim o zaman.