April 16, 2010

Kentsel Mekan ve Modern Kentli


Modern kent yaşamına ayak uydurduğumuzu, ona alıştığımızı hatta kimi zaman onu bizim yönettiğimizi düşünürüz. Bu sadece modern kent insanlarının kandırmacasından başka bir şey değil. İnsanlar her sabah -çoğu sabah-daha bir önceki günün yorgunluğunu kaldıramadan, gözlerinden okunan bıkkınlık ile beraber tekrar modern kentin emrettiği gibi işine doğru yola koyulur. Bazen kendisine iyilik yapmak isteyerek trafik keşmekeşinden birgün uzak durmak için, onu şehre bağlayan ama aslında varlığının anlamından bilinçsizce haberdar olduğu sokağında yürümeye başlar.

Ve başka bir kandırmaca ile her sabah olduğu gibi, köşeden bir kahve alıp, kahvesini yudumlarken, şöyle bir kendine gelip, güne uyanmayı ister. Aslında o kahve biraz sonra günlük işlerin yoğunluğunda kaybolacak insanı güne uyandırmaz. İşimize adım atar atmaz dışarıyla-kentle olan bağımız biranda kopar.

Tüm gün yada tüm hayatımız boyunca cok yoğun olmaktan cok iş başarmaktan öyle çok mutluluk duyarız ki... Artık çevremizde olup biten yada var olagelmiş herşey küçücük bir obje, sıradan unsur oluverir hayatımızda. Sinemaya, tiyatroya gitmek cok kolaydır artık. Yada haftasonu kendimizi ödüllendirmek için şık bir restoranda sevdiklerimizle yemek yeriz. Bunlar alışkanlık olmuştur modern kent insanları için.

Kentte yaşamak tüm bu derinliğini, ruhunu kaybetmiş işleyişten tamamen bambaşka bir şeydir. Mesela bir bankta öylece oturmak, yada haftasonu teknolojinin esaretinden kurtulup kitabını alıp bir köşede okumak zaman kaybıdır modern kentliler için. Zaman öyle hızlı akıyordur ki, her saniyesi çok önemlidir. Bu nedenle çabucak planlar yaparız uygulamaya zorlarız kendimizi, istiyormuş gibi davranırız çoğu zaman.

Biz insanlar ruhunu kaybeden kentler yaratırız. Kendi yaşantımıza getirdiğimiz sınırlandırmalarla, yaşadığımız kentin ruhunu da sığlaştırırız. Kendilerini caddelere atan insanlar, vitrinlerde kendi gölgelerinin, yüzlerinin farkına varamazlar renkli dünyadan dolayı. Kalabalıkta kendi seslerini dinlemek yerine hiç tanımadığı, kimi zaman sadece bir kez gördüğü insanları dinlemeyi tercih ederler.

Modern kentleşme denildiğinde, bir kentin sadece fiziksel, teknolojik, mimari açıdan büyümesi anlaşılmamalı. Bir kentin ruhunu, kültürünü, geçmişini anlamadan o kentin sesini duymadan, elbette orada insanlar için optimal bir kentsel mekan yaratmak mümkün değildir. Insanlar aslında evlerinde yani kendilerine ait mekanlar haricinde kentin içinde de kendileri için farklı mekanlar ararlar. Ve bu mekanlar sadece onlara sunulmuş cafeler, restotanlar, devasa bir hızla büyüyen tüketici toplumunun alışveriş alanları değildir.

Kentsel tasarımlarda insan en önemli unsurdur. Tasarımların kentsel yada toplumsal ölçekte sürdürülebilirliği tamamen insanların kente bakış açışı kent mekanlarını değerlendirmesi ve kullanımıyla doğru orantılıdır. Uygarlık tarihinin başlangıç noktası olarak kabul edilen kentsel mekanlar, insanların toplu yaşama içgüdüleri veya sosyalleşme eğilimlerinin ortaya koyduğu bir yaşam biçimi ve mekanlardır. Geçmişten günümüze kadar değişim gösteren kentler, insanların esas yerleşim amaçları ve varlıklarının sürdürme ideallerine göre karakter kazanmıştır. Farklı ihtiyaçlar ve farklı ilgi alanları için mimarlar kamusal düzlemler yaratırlar. Bu alanlar diğer disiplinler yardımıyla görselleştirilerek ve güçlendirilerek kentin en baştan beri sahip olduğu ruhu tekrar kente geri kazandırır.

Birçok metropolde inanılmaz bir hızla büyüme görülmesine rağmen içinde yaşayan toplumun ihtiyacı olan yeşil alanlara oldukça fazla yer veriliyor. Yada birçok üniversite kampüsünde artık gençlerin daha efektif kullanabilmeleri için yeni, farklı kentsel mekan objeleri tasarlanıyor.
Yaşadığımız yüzyılda bizi yoran, gitgide artan yoğunluk arasında kendi yaşamımızın kalitesini değerlendirebilmek ve derinleştirebilmek amacıyla, kentsel mekanları önemsemeyi ve iyi bir şekilde değerlendirmeyi öğrenmeliyiz.

18April2010

No comments: